Sultan V. Mehmed Reşad Han Türbesi: 1909 – 1918
İstanbul – Eyüp
Eyüp... Ölümün bile bu köşelerde başka çehreler takındığı ve halkımızın Hz. Peygamber muhabbetiyle bütünleştirdiği ve ona bir başka sevgiyle sarıldığı ve rûhâniyetin her taşa, her ağaca, servilere, havaya, su ve kanat seslerine sinmiş olduğu hissedilen kutlu belde...
Bir sabah, herhangi bir sabah veya herhangi bir zamanda, herhangi bir mevsimde Eyüb’e doğru yolunuz düşerse, Bostan İskelesi’nde, önünden yol geçtiği için biraz içeride kalmış, yanındaki okul binasının kısmen maskelediği yüksek kubbeli bir türbe görürsünüz. Buraya herhangi bir başka yoldan, Eyüb’ün iki tarafı mezarlıklarla dolu tenha ve rahmânî bir sükûnla dolu taş döşeli yollarından veyahut Haliç sahilinde hızlı bir trafiğin aktığı ana yoldan da ulaşabilirsiniz. Cümle kapısı Haliç’e doğru bakan bir hayli büyük ve gösterişli, daha içerideki diğer bir sürü kubbeli türbeden biraz farklı bir yapıdır bu. Bu türbe, çok hoşlandığı su ve çocuk sesleri arasında son uykusunu uyumak isteyen Sultan V. Mehmed Reşad’ın türbesidir.
Mimar Kemaleddin Bey’in –daha Sultan Reşad hayatta iken yaptığı– bu eseri için milli mimarlık akımının seçkin eserlerinden denilebilir. Devletin dört cephede sürdürdüğü kanlı savaşlarla bütün kaynaklarının eridiği bir çöküş devrinde bile son derece titiz bir işçilikle yapılabilen bir bina olduğu görülür.
1844’de doğan Sultan Reşad, Sultan Abdülmecid ve Gülcemal Kadınefendi’nin oğludur. 1909’da 65 gibi çok ileri yaşındayken tahta geçer ve 1. Cihan harbinin 1918’deki sonunda da vefat eder. Dindar, derviş meşrep, mütevâzî ve hamiyetlidir. İyi bir şark kültürü almış, mevlevîliğe karşı ayrı bir sevgi besler, iyi fransızca bilir. Fakat İttihad ve Terakki Partisi’nin oyuncağı olmaktan kurtulamayan bu zayıf irâdeli hükümdar, memleketin perişan haline derin bir üzüntü duymaktan ve sadece göz yaşı dökmekten gayrı bir şey yapamaz.
Ağabeyi II. Sultan Hamid’in tahttan indirilmesinden sonra on yıl içinde devlet, Bosna Hersek’i Avusturya’ya kaptırır, Bulgaristan istiklâlini ilân eder, Girit ve Yemen’de ihtilâllerle boğuşur. Balkan harbinin fecaati, Trablusgarp ve Rumeli’nin kaybı, içte darağaçlarının kurulması devlet idaresinde tam bir anarşiyi doğururken, İttihad ve Terakki’nin üç paşası ortalığı kasıp kavurur. Bu hezîmetlerle, toprak ve insan kayıplarıyla dolu devirde bir tek Çanakkale zaferi ihtişamla parlar. Sultan Reşad bu müstesna zafer için bir şiir yazarak askeri ve milleti kutlar.
Sultan Reşad Türbesi takrîben on sene kadar evvel deniz kenarındaydı. Haliç boyunca yapılan sahil yolu bugün binanın geride kalmasına sebep olmuştur. Bütün bina geniş bir merdivenle çıkılan ve binayı çepeçevre saran bir sed üzerindedir. Haliç’e ve yola bakan binanın giriş cephesi altta yanlara doğru taşarak dışta yarım, içerde tam kubbeli hücrelerle genişletilmiştir.
Sekiz kenarlı bir plana sahip olan yapı, kesme taştan olup, her yüzünde bir alt ve ikişer üst pencere vardır. Öndeki hücreler ikişer pencerelidir. Köşelerindeki sütunçeler ve üstte dolaşan mukarnaslı ve rûmî dendanlı saçak silmesiyle Fatih’teki Hüsrev Paşa ve Şehzade Mehmed Türbesi’yle benzerliği açıkça görülür. Burada Mimar Kemaleddin Bey’in 16. yüzyıl üslûbundan çok istifade ettiği açıktır. Dışarı doğru taşkın âbidevî kapısının tacı üzerindeki altın yaldızlı besmele ve daha altta kapı kemeri üzerindeki ayna taşında bulunan müsenna (simetrik) âyet-i kerîme ziyaretçiyi karşılar. Her iki yazı da Sâmi Efendi’nin öğrencisi Hattat Ömer Vasfi Efendi’nindir. Bu hârikulâde istifte kapıları yalnızca müminlere açılan Adn cennetlerinin olduğu müjdesi vardır. Henüz Sultan Reşad hayatta iken yapılan türbeye konulan bu ibâreyle sultan kendisine ilâhî müjdeyi yoldaş etmek istemiş olmalıdır.
Türbenin içindeki çini ve kalem işlerinin zenginliği bize yine Şehzâde Mehmed Türbesini hatırlatır. Çini kuşak yazısındaki Fecr sûresi ve diğer yazılar içerde yatan Osmanlı pâdişahının sandukasını bir mağfiret eliyle sarar gibidir. 1332/1913-14 târihli bu kuşak yazısı da Ömer Vasfi Efendi’nin olup Kütahya mâmulatı çini üzerinedir ve sair çinilerle beraber Mehmed Emin Usta tarafından işlenmiştir. Sultan Reşad herhalde huzurunda kılıç kuşandığı ve belki de sık sık Cuma selâmlığı için geldiği Eyüp Sultan Hazretlerinin rûhâniyetinden istimdad için buraya gömülmek istemiş olabilir. Koskoca bir devletin ve koca bir hânedânın artık eli ermez ve gücü yetmez zamanında gelmiş olmak ve devletin adım adım çöküşünü görmenin Sultan Reşad’ı ne kadar derinden etkilemiş olduğu ancak pek az bir şekilde tahmin edilebilir.
Osmanlı hânedânının İstanbul’a defnedilen son pâdişâhı Sultan Reşad olur. Bu bir târihin sonu gibidir ve bu sonda küçük kardeşi ve halefi son hükümdar Sultan VI. Mehmed Vahideddin bizzat cenazesinde bulunur.