Albraka Kültür Sanat

Sultan II. Selim Han Türbesi


Sultan II. Selim Han Türbesi: 1566 – 1574

İstanbul – Ayasofya


Sultan II. Selim –veyahut Sarı Selim– babası Sultan Süleyman’ın vefat haberini Kütahya’da iken alır, acele ile İstanbul’a gelir ve tahta oturur. Biat merasiminden sonra Eyüp Sultan’a ve ecdadının –yani İstanbul’da gömülü olan Fâtih, II.Bayezid ve Yavuz Selim’in– kabirlerini ziyaret eder. Padişahların tahta çıkmasından sonra Osmanlı hânedanının kabirlerini ziyaret ondan sonra gelenek hâlini almış ve asırlarca devam etmiştir.

Daha sonra Sultan Selim matem elbiseleri giyip Belgrad’a kadar gider. Sevgili pâdişahlarının vefatını yeni duyan ve deniz gibi kabarıp coşan, külâhlarını yere çalıp ağlaşan ordusuyla birlikte, cihan pâdişahı babasının cenaze namazını kılar. Dönüşte de Kânûnî’nin emredip başlattığı Büyük Çekmece Köprüsü’nden babasının nâaşını, muhteşem ordusunun tekbir ve tehlillerinin debdebeli velvelesiyle geçirir. Ve sonradan babasının iç organlarının gömülü olduğu Zigetvar sahrasında kıyamete kadar bir nevi bekçi gibi duracak olan bir türbe-kale yaptırır.

II. Bayezid, nasıl Fâtih gibi cihangir bir padişahla, oğlu demir pençeli Yavuz arasında kaldığı için sönük bir şahsiyet gibi görülürse, II. Selim de cihan padişahı Kânûnî’den sonra geldiği için talihsiz denebilir. Ancak böyle olmakla beraber, devlet daha önce aldığı güç ve hareketle yoluna devam etmekte, padişahlar sefere çıkmaz ise de devlet çarkı henüz işlemektedir. II. Selim de devlet işlerini tamamen Sokollu Mehmed Paşa’nın dirâyetli ellerine bırakacak kadar basîret sahibidir. Târihçiler, onun saltanatının kansız, sâkin ve âdil bir devir olduğunu yazar. Evliya Çelebi de onu “Bir uğuru açık pâdişâh-ı cem-cenâb idi” diye tasvir eder. Aynı zamanda iyi bir avcı, yaman bir kemankeş ve çok güçlü bir şâirdir. Samiha Ayverdi’nin deyişiyle “Muhteşem Süleyman’ın deryâdil ve bolâhenk oğlu” iyş ü işrete müptelâ, çok hoş sohbettir. Ve:

Biz bülbül-i muhrik dem-i şekvâ-yı firâkız

Âteş kesilür geçse sabâ gülşenimizden

gibi muhteşem beyitler söyler. O kadar ki bu beyit Türk şiirinin en güzel beyitlerinden sayılmaktadır. Yahya Kemal bu hârikulâde beyti tanzim ederek bir gazel yazdığı gibi II. Selim için sadece Selimiye Câmisi’nin ve yukarıdaki beytinin anılmaya yeter olduğunu “Selîm-i Sânî’ye Gazel” inde belirtmiştir:

Kıbrıs şerâbı akdı zamânında sû be sû Yahyâ gazel-serâ idi,

Bâkî kasîde-gû Eyyâm-ı devletinde el üstünde gezdi câm

Bir kerre dizden inmedi sîrâb olan sebû

Ismarlayub vezîrine tanzîm-i âlemi

Bir saltanat-serâ-yı huzûz etdi arzû

Kurbân-ı tâc ü tahtı birâderleriyle âh

Mes’ûd olurdu gelmese rü’yâda rû-be-rû

Bir beyti, bir de câmi-i ma’mûru var

Yağsun türâb-ı kabrine gufrân-ı müşk-bû

Onun kâh Edirne’de, kâh Boğaz’da, kâh Fenerbahçe’de ve İskender Paşa Çiftliği’nde sâz ve söz ehli arasında, nükte ve zarafetle sohbetler ettiği ve bazen de Okmeydanı’nda menzile nice kemankeşlerle birlikte ok saldığı görülür.

Buna rağmen zamanında devlet için çok stratejik olan Kıbrıs ve Tunus fethedilir, Avrupa içlerine akınlar devam eder, Yemen eyalet haline gelir ve Sumatra ve Açe’ye kadar Hint seferleri yapılır.

II. Selim îmar işlerine daha Şehzâdeliğinde Konya ve Karapınar’da Mimar Sinan’a câmi ve imâret, han ve hamam yaptırmakla başlar. Tahta geçtikten sonra da yine Mimar Sinan’a dünya mimarisinde çok büyük bir yeri olan Edirne’de Selimiye Külliyesi’ni yaptırır. Bunu Mimar Sinan, Sâî Çelebi’ye yazdırdığı tezkeresinde Pâdişahın “Edirne’ye kemâl mertebede nazarı ve şefkatleri olmağın bir câmi binâsına emr-i hümâyûnları oldu ki, rûzigârda misâli olmaya” diye nakleder.

Altın dilli Evliya Çelebi de Selimiye’nin Edirne’de inşa edilmesini bir rüyalar zinciri ile mânevi bir âleme bağlar. Güya II. Selim bir gün Fenerbahçe’de uyurken Hz. Peygamber kendisine Kıbrıs’ı fethederse ganimet malıyla bir câmi yapmaya ahdettiğini hatırlatır ve “sedd-i İslâm Edirne’mde bir câmi inşa edip alemim dibine gel” der. Daha sonra diğer bir rüya ile de câminin yeri olarak Edirne’de Kavak Meydanı’nı gösterir. Bizim insanımızın her olaya böyle mânevi bir renk vermesi ve onu böyle benimsemesi olağanüstüdür. Aslında Selimiye’nin inşası Kıbrıs’ın fethinden iki yıl önce başlar. Ama onun etrafının rûhânî bir hâle ile çevrilmesi asırlarca sürer. Târihçiler, bize ne yazık ki, II. Selim’in o kadar üstüne titrediği Selimiye Câmi’sinde namaz kılmaya ömrünün yetmediğini nakleder.

Derler ki, Sultan II. Selim dedesi Yavuz Sultan Selim gibi sekiz buçuk yıllık süren hükümdarlığının son yıllarında tövbekâr oldu. Sarayda Sinan’a yaptırdığı hamamı gezerken düştüğü veyahut da müptelâsı olduğu içkiyi terk etmesiyle vücudunun yeni duruma uyum sağlayamaması yüzünden vefat ettiği söylenir. Öldüğü zaman daha elli iki yaşında idi.

Sultan II. Selim bir minaresini yaptırttığı Ayasofya’ya ayrı bir ilgi gösterir, yapının etrafındaki bazı binaları ortadan kaldırtarak temizletir ve esaslı bir onarımdan geçirtir ve türbesinin de burada yapılmasını arzu eder.

Ayasofya’nın avlusuna girdiğinizde sağ tarafta buluna üç türbeden ortadaki II. Selim’indir. Caddeye bakan mermer kaplı, köşeleri bedende ve yüksek kasnağında iri pahlı olan bu türbe, Ayasofya’yı o kadar Türk yapan unsurlardan biridir. Her ne kadar Mimar Sinan burada oldukça farklı bir arayış ve deneme içerisine girer gibi görünse de, II. Selim’in türbesi, giriş saçağı, kütlesi ve merkezî kubbesi ile ve Ayasofya’daki diğer türbeler, şadırvan ve minarelerden oluşan bir rûhâniyet hâlesi ile çevrilmiş gibidir. Burada Ayasofya, o manastırların ağır havasından kurtulur. Zira giriş saçağı alnının iki tarafındaki heybetli celî sülüs yazılar ve giriş kapısı üzerindeki çini kitâbe ve yanlardaki muhteşem çini panolar size islâmın güleryüzüyle gülümser. Bu 984/1576-77 târihli dört satırlık Türkçe kitâbeden türbenin Sultan II. Selim’in vefatından iki yıl sonra yapıldığı anlaşılır. Zira II.Selim hicri 982/1574’de vefat ettiğinde henüz türbe yapılmamıştı.

Türbesinin merkezi kubbesi sekiz sütuna oturur. Kubbe, köşelerde ayrıca tromplarla yükselir. Kasnakla birlikte üç sıra halindeki pencereler içeriyi rengârenk bir ışık seline boğar. Sütunlar küçük kemerlerle Sultan Süleyman türbesindeki gibi beden duvarlarına bağlanır. Muhteşem bir çini kuşak yazısında Bakara sûresinden âyetler, aslan göğüslerindeki ve kubbedeki yazı ve nakışlar ruhlara sükûn verir.

Onunla birlikte bu cennetten bir köşe olan türbede büyük bir aşkla sevdiği III. Murad’ın annesi Nurbânu Sultan, kızları İsmihan, Gevherhan ve Fatma sultanlar ve şehzâdeleri ve III. Murad’ın oğulları ve kızları âsûde uyurlar.