Albraka Kültür Sanat

Sultan I. Abdülhamid Han Türbesi


Sultan I. Abdülhamid Han Türbesi: 1774 – 1789

Sultan IV. Mustafa Han: 1807 – 1808

İstanbul – Eminönü


Eminönü’nde Yeni Câmi ile Hatice Turhan Sultan Türbesi arasından yürüdüğünüzde solda muazzam IV. Vakıf Han ve onun karşısındaki bir sıra dükkândan sonra karşınıza lokmalı demir parmaklıklı bir hazîre duvarının pencereleri ve bir türbe çıkar. Dükkânların arkasında da bir medresenin kubbeleri görülebilir. Türbenin yuvarlak pahlı köşelerinde bulunan pencerelerin yanlarındaki zarif çeşmeler, size bir zamanlar buradan geçen içi yanmışların nasıl kana kana su içtiklerini ve türbede yatan baba-oğul iki pâdişahın Sultan I. Abdülhamid ve oğlu Sultan IV. Mustafa’nın ruhlarına fâtihalar okuduklarını hatırlatırlar. Bugün artık bütün çeşmeler gibi bunların da suları akmaz olmuş. Bir zamanlar türbenin karşısında Sultan I. Abdülhamid’in bir imareti ve mektebi, köşesinde de sebili vardı. İmaret ve mektep 1913’de yıktırılıp yerine IV. Vakıf Hanı yaptırılır. Sebil ise, Zeynep Sultan Câmisi’nin köşesine taşınır. Medrese de bugün lokanta olarak kullanılmaktadır.

III. Ahmed’in oğlu olan I. Abdülhamid, kardeşi III. Mustafa’dan sonra devletin en çileli zamanında 1774’de tahta geçer. Karlofça’da kırılan Osmanlı gücü, Kaynarca ile bir şeâmet ve felâket hâlini alır. Târihçilerin dünyanın belki de en temiz ve hürmete layık, fedâkâr ve cömert olarak tanıttığı bu hükümdar ne yazık ki bütün iyi niyet ve gayretine, didinmesine rağmen işin üstesinden gelecek dirâyette değildir. Tahta çıktığı sırada Kaynarca anlaşması imzalanır ve neticesinde de Kırım, daha sonra Rusya tarafından ilhak edilmek üzere Osmanlı’dan koparılır. Halil Hamid Paşa ve Cezayirli Gâzî Hasan Paşa gibi hamiyetli vezirlere rağmen, artık devlet bütün kurumlarıyla âhenkli işleyen bir sistem değildir.

Kırım’dan sonra Rusların Özi Kalesi’ni işgâli ve bütün halkının – târihler 25 000 rakamını vermektedir– katledilmesi haberini alan Sultan I. Abdülhamid eskilerin nüzul veya inme dedikleri bir felçle sarsılır ve bir gün sonra da vefat ederek bugünkü türbesine gömülür.

Sultan I. Abdülhamid’in türbesi köşeleri yuvarlatılmış kare planlı, kubbeli, tamamen mermer kaplıdır. İki sırada toplam yirmi altı pencereden ışık alır. Güneye bakan avlu kapısı, revakının uzantısı olan duvar üzerindedir. Yuvarlak kemerli kapısı üzerinde celî sülüsle yazılmış “Her nefis ölümü tadacaktır “ ibaresi ziyaretçiyi daha çeri girmeden bir başka âleme girmeye hazırlar. Sağ tarafta kalan türbenin barok tezyînatla yüklü kıvrımlı mermerlerine bakarken yorulmamak elde değildir. Mimarbaşı Mehmed Tahir Ağa’nın artık bu yeniliğe, bu sel gibi akan değişik zevke ayak uydurduğu görülür. Ancak, cümle kapısının üzerindeki âyet-i kerîmelerin ve içerideki kuşak olarak yazılmış olan Mülk Sûresi’nin ve diğer hatların dost ve âşina yüzüyle karşılaşırsınız. Bu iri ve girift istifli yazılar, kendisini Hakk’ın zayıf bir kulu olarak gören Dîvân-ı Hümâyûn hocası Hattat Mehmed Emin Efendi tarafından 1194/1780 târihinde yazılmıştır.

Türbenin iç planı ile dış çizgilerinde uyum görülür. İç köşeler dışta olduğu gibi yuvarlatılmış ve buralara köşe pencereleri konulmuştur. Türbenin iç tezyinatı siyahın hakim olduğu süslemeler, sarkan perde resimleri, barok ve rokoko kıvrımları ile doludur. Çevredeki bütün bu yabancılıklara rağmen duvarda müzeyyen bir mermer levha içinde bulunan Hz. Peygamberin ayak izi, yani “Kadem-i Saadet” burada yatanları ve ziyaretçiyi bir nevi şefaat bulutu gibi sarar. Babasının türbesine bu hediyeyi daha sonra Sultan IV. Mustafa koydurur. Yeşil nurlu bir ışık yayılan levha üzerinde tuğrası ve onun altında da üç satır olarak celî talikle yazılmış üç beyit, sanki yazı değil, üç damla aşk yanığıdır:

Sür yüzün acz ü niyâz ile edip istifşâ

Olayım dersen eğer mazhar-ı avf ü gufrân

Bu aşk yanığı kokan mısraların sahibi bilinmiyor. İnsan muhayyilesi bunlar da Sultan IV. Mustafa’nın olsa idi ne iyi olurdu diyor.

Sultan I. Abdülhamid ve IV. Mustafa burada kadem-i saadetin mağfiret yayan nurlu ışığı altında sedef kakmalı parmaklıklar, simli müzeyyen pûşideler ve iri kavuklar altında pâdişâhâne yatarlar. Diğer on sekiz sanduka hânedânın diğer hanım sultanları ve şehzâdelerine aittir.

İçeride ayrıca oğlu Sultan II. Mahmud’un celî sülüsle malakârî bir besmelesi ve aslan göğüslerindeki İsm-i Celâl, İsm-i Nebi, Cıharyar ve Hz. Hasan ve Hüseyin isimleri, babasının ruhuna yoldaşlık eder.